18 Eylül 2012 Salı

SİNOP CEZA EVİ

Ben Sinop' luyum. Sinop denilince akla ilk gelen yerlerden birisidir, eski ceza evi. Artık açık hava müzesine dönüştürülmüş ve uygun fiyatla isteyen herkesin görebileceği bir yerdir. İki sene önce gitmiştim. Üç aylık hamileydim üstelik. Çok etkileyici, insanı derinden sarsan bir yer. İçerisi boşaltılmış durumda hiç bir eşya yok var da yok. Tüm eşyaları bir odaya atmışlar. Koğuşlar boş. Keşke ranzalar dizili halde eskiyi canlandırmış olsalardı. Ben gittiğimde sadece bir koğuş düzgündü o da dizi çekildiği için. Sinop Kalesinin ortasından bir duvar geçirilerek ikiye ayrılmış ve bunlardan bir bölümü bir duvar daha çekilerek tekrar bölünmüş. Bu kalenin bir kısmına ceza evi yapılmış. Tam yanı deniz. İlk giriş çocuk koğuşu, biraz aşağıda zindan var. Kaç gün aklımdan çıkmayan, orada duranların acısını hissettiğim bir zindan. 6-7 metre yükseklikte, hiç ışık almayan tuvalet olarak da sadece yerde bir delik var. Çok dehşet veren bir yerdi doğrusu yazarken bile aynı duyguları hissediyorum. Diğer yerleri gezerken de çok üzüldüm. Yine her yerde olduğu gibi halkımız tüm duvarları isim, imza, tarih, seni seviyorum, beni ara gibi karalamalarla doldurmuş. Çok yazık. Bir çok yazı silinmiş boyanmış üzerine yine yazılmış ne anlamı var bilmiyorum, tüm tarih kokan duvarları mahvetmişler. Kuzenim anlattığına göre ilk müzeye çevrildiğinde onlar gezerken ağlamış, gece uyuyamamış. Duvarlarda mahkumların yazıları varmış ama ben hiçbirini göremedim. Yine de çok etkileyici bir yer. Gezerken çekilen işkenceleri, özlemleri, acıları hissediyorsunuz. Yolunuz düşerse eğer mutlaka gezmelisiniz.










resimler cep telefonu ile çekildiğinden çok iyi değil.

17 Eylül 2012 Pazartesi

GARİPÇE KÖYÜ

Hafta sonu çok merak ettiğimiz Garipçe' ye gittik. Küçücük hatta minicik bir yer. Deniz kenarında kurulu bir köy ve şehirden akın akın gelen insanlar ve araba topluluğu düşünün. Köy pislik içinde, o kadar güzel, manzaralı şirin bir yer gelen ziyaretçilerin ve Sarıyer Belediyesinin bakımsızlığından pislik içinde. Köy zaten çok küçük. Uzak olduğundan herkes şahsi arabası ile gelmiş. Köye giriyorsunuz ama araç park etmek sorun. Neyse ki biz tepede bir yere park ettik. Küçükten birde kalesi var ama o da pislik içinde ve bazı çukurluklar mevcut üzerileri öylesine örtülmüş. Kale bira şişeleri,yemek çöpleri, kağıt mendillerle dolu. Biz pazar günü gittik diye mi öyleydi bilmiyorum ama benim umduğum gibi bir gezi olmadı diyebilirim. Biz yemek alırken arkamdaki kişilerin muhabbetlerini duydum, eskiden bu kadar kalabalık değildi diyorlardı. Hep beraber oranında içine etmişiz anlayacağınız. Zaten güzel olan neye sahip çıkıp layıkıyla koruyabiliyoruz ki. Gitmeyin demem ama çok umutla da gitmeyin. Bizim yanımızdaki arkadaşlar kalabalıktan o kadar rahatsız oldular ki hiç bir yerini gezemeden, sadece manzaraya baktık, kahvaltı yaptık ve döndük. Hele benim 2 sene önceki bir Sinop Cezaevi gezim var ki tam bir hayal kırıklığıydı. Onu da bir sonraki yazımda anlatacağım. Buyurun Garipçe' den bir kaç resim.




14 Eylül 2012 Cuma

ÇOCUKLARDA DİŞ BAKIMI

Biliyorsunuz Defne Ada' nın dişleri çok geç çıktı 19 aylık olmasına rağmen 8 dişi var. 16 ayından beride diş fırçası kullanmasını öğretiyorum. Yanında babası ve ben dişlerimizi fırçalamaya başladık ve ilk zamanlarda fırçayı istemiyordu. Eliyle yapıyor sonra da tükürüyordu. Daha sonra onun için aldığım minik ve yumuşak diş fırçasını macunsuz bir şekilde kullanmaya alıştı. Şimdilerde kendisi istiyor diş fırçasını. Şuan yaptığı tam bir ağız  bakımı değil oyunla karışık ama en azından diş fırçası kullanımı kazandı.
Büyüdükçe abur cuburlardan uzak tutamıyoruz. Arkadaşlarıyla beraberken ve ya kuzenleriyle beraberken onlar yiyince miniğimde yemek istiyor. Diş sağlığı çok önemli diye düşünüyorum ve küçükten iyi bakılmalı. Süt dişleri kalıcı dişlere göre daha çok organik madde içerdiğinden daha çabuk çürüyebilirmiş. Düşünsenize minicik bir çocuk da çürük diş, hem sağlık açısından hemde görsel olarak hiç hoş değil. Ne yapıyoruz sabah ve akşam yemeklerden sonra dişlerimizi fırçalıyoruz.


13 Eylül 2012 Perşembe

BODRUM TATİLİ

Tüm sene boyunca hayalini kurduğum tatilimi de senelik izinlerimi bitirdim. Tüm sene tatil de tatil dedim, sonunda Bodrum' daydım. Kız kardeşim ve eşiyle beraber 4 büyük 1 minik gittik. Giderken kız kardeşimin eşi hastaydı (grip), 2 gün o hasta, sonra kız kardeşim,son 3 günde eşim hastalandı. Bodrum hiç birine iyi gelmedi anlayacağınız. Çok şükür ki Miniğim Defnemle bana uğramadı hastalık. Ama eşimin hastalanıp odadan çıkmayışı benim adıma kötü oldu,miniğin peşinden tek başına koşturan ben oldum. İyi ki yanımda kız kardeşim vardı. Yatıp güneşlenmekte onun  uyuduğu öğle saatlerinde oldu, tabi ki haşlandım :)) evet haşlandım 12:00 - 13:00 arası güneşin altına yatarsanız ne kadar krem sürseniz bile haşlanırsınız. Tatilin kötüsü olmaz derler doğru, daha önceki yıllarda ki gibi olmasa da bebikli pardon çocuklu tatil de böyle oluyormuş. Bebikliyken daha kolaymış itiraf ediyorum. Yerinde durmayan ordan oraya koşan, gördüğü her merdivenden çıkıp inmeyi oyuna çeviren ve bunu sürekli hale getiren 18 aylık çocukla tatil yarı yarıya oluyormuş. Ama yine gitsem keşke, Bodrum dönüşü hemen işe başlamadım. İki günde evimde ev hanımlığı yaptım ve çok memnun bir şekilde tatilimi sonlandırdım. Ben evcimen biriyim galiba ev yaşamına çabuk alışıyorum ve işe gidesim sıfır. Hele ki miniğim Defne Ada  durup durup "annem" diye bacağıma, karnıma sarılmaz mı  daha da duygusal oluyorum ve işe giderken çok bocalıyorum. Ama bir kaç güne geçer dimi :)

 Tatilden bir kaç kareyle baş başa bırakıyorum sizi.